Dr. Duygu Erten, yeşil bina sektöründe işletmeye alma, devreye almanın önemini vurguladı
01/12/2020
Turkeco İnşaat ve Enerji LTD. Ceo’su Dr. Duygu Erten, Amerikan Yeşil Binalar Konseyi (USGBC) Yönetim Kuruluna seçildi
01/12/2020
Dr. Duygu Erten, yeşil bina sektöründe işletmeye alma, devreye almanın önemini vurguladı
01/12/2020
Turkeco İnşaat ve Enerji LTD. Ceo’su Dr. Duygu Erten, Amerikan Yeşil Binalar Konseyi (USGBC) Yönetim Kuruluna seçildi
01/12/2020

Çevre dostu bina yapımına ilgi giderek artıyor. Yeşil bina olarak tabir edilen çevreci yapılar yaygınlaşıyor. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de son yıllarda bu binaların sayısında artış var. Akademisyen – Kıdemli Sürdürülebilirlik Stratejisti Dr. Duygu Erten ile Türkiye’deki yeşil bina uygulamaları hakkında konuştuk.

Yeşil binalar, sürdürülebilir yapı malzemelerinden oluşan, su ve enerji verimliliği diğer binalardan oldukça yüksek olan; yapının arazi seçim sürecinden başlayarak yaşam döngüsü çerçevesinde değerlendirilip tasarlandığı, bulunduğu doğaya özgü koşullara uygun, enerji verimli ve yenilenebilir kaynaklara yönelmiş, çevresel etkileri düşük malzemelerin seçildiği, su verimliliği sağlayan çevreci, ekonomik ve sağlıklı binalardır.

Belli standartlarla sertifikalanmakta olan yeşil binaların sertifika dereceleri sağladıkları performansa göre değişiklik gösteriyor.

Sertifika veren birkaç kurumun temel prensipleri aynı olmasına rağmen standartlar arasında bazı değişiklikler bulunuyor. Bu sertifikalardan biri olan LEED, Amerikan Yeşil Bina Derneği’ne aittir ve aynı zamanda en yaygın şekilde kullanılandır. LEED, planlamadan sürdürülebilirlik ve ekosistemi bozmadan devam eden süreci derecelendirir. Değerlendirme sonuçları ise LEED sertifikasına benzerlik göstererek bronz, gümüş ve altın olarak takdim edilir. Puanlama sistemi ekosistemi bozacak 10 ana kategoride değerlendirilmiş sonuçları ise “geçer, iyi, çok iyi, mükemmel, sıradışı” olarak adlandırılmıştır.

Bir bina ve içinde yaşayanlar için sıfır atık bir yaşam mümkün mü? 

Sıfır atık kavramı; kaynakların verimli kullanılması, atık oluşumunun olabildiğince engellenmesi ya da minimuma düşürülmesi, israfın önüne geçilmesi, oluşan atıkların kaynaklarına göre ayrı ayrı toplanması ve bu atıkların geri dönüşüm ile enerji kaynağı haline getirilmesi ve dolayısıyla çevreye zarar verecek her durumun engellenmesidir. Özetle sıfır atık, evimizden çıkardığımız çöpün büyük oranda azaltılmasıdır.

Meydana gelen atıkların geri dönüşüm sürecine girmeden yok edilmesi, doğal kaynakların olması gerekenden hızlı bir şekilde tüketilmesine ve gelecek yıllara yönelik geriye dönüşü olmayan çevre ve kaynak sorunlarının varlığına işaret ediyor.

Yaşantımızda uygulayacağımız birtakım davranışları değiştirerek sıfır atık hedeflerine yavaş yavaş ulaşabiliriz. Bu değişikliklerin başında ise tek kullanımlık (plastik/karton kâğıt, tabak, çatal-bıçak vb.) ürünlerin kullanımından kaçınmak geliyor. Yurt dışına gittiğimde İsveç, Norveç gibi ülkelerde herkesin termosuyla gezdiğine tanık oluyorum. Artık konferanslarda özellikle Batı Avrupa ülkelerinde plastik şişe göremiyorsunuz.

Gerçek bir sürdürülebilirlik felsefesi için “Sıfır Atık” öne çıkmakta. Sıfır atık, ürettiğimiz çöpün gözle görülür bir şekilde azaltılması demek. Bu da sahip olduklarımıza, kaynaklarımıza ve ekosistemimize yeniden değer biçmemizi, aşırı tüketim kültüründen bir adım uzaklaşarak, çöp ayak izimizi küçültmemizi sağlıyor.

Kişisel bakım ve hijyen konusunda ise kâğıt peçete ve mendil yerine bez kullanmak, şampuan, deodorant, deterjan gibi bakım ve temizlik ürünlerini evde doğal malzemelerle yapabilmek gerek.

Sıfır atığa ulaşmak her ev için mümkün. Sürekli termos, bez torba ve çatal bıçağınızı çantanızda taşımak, eve alınan cam kavanozları atmadan yıkayıp un, pirinç gibi ürünler için kullanmak en hızlı çözümler. Alışverişe gittiğiniz zaman marketlerdeki plastik torbaları kullanmak yerine dönüşümlü olarak sürekli kullanabileceğiniz file ya da bez çantaların artık yaygınlaştığını görüyoruz. Faturalar, kredi kartı ekstreleri gibi kâğıt israfı materyalleri mail yoluyla alabilir, defter, kalem gibi kırtasiye ürünlerinde ise geri dönüştürülmüş materyallerden üretilenleri tercih edebilirsiniz.

Var olan doğal kaynakların verimli ve planlı bir şekilde kullanılması ve oluşan atıkların geri kazandırılarak üretime tekrar dâhil olması büyük önem taşıyor. Gelecek nesillere daha temiz ve kaynakların israf edilmediği bir gelecek bırakmak için bireysel bazda davranış haline getirilecek birkaç önlem de son yıllarda dünya çapında yaygınlaşıyor.

Nedir yeşil binalar? 

Bugün sürdürülebilir, ekolojik, yeşil, çevre dostu vb. pek çok isim altında karşımıza çıkan doğayla uyumlu yapılar, yapının arazi seçiminden başlayarak yaşam döngüsü çerçevesinde değerlendirilen, bütüncül bir anlayışla ve sosyal&çevresel sorumluluk anlayışıyla tasarlanan, iklim verilerine ve o yere özgü koşullara uygun, ihtiyacı kadar tüketen, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş, doğal ve atık üretmeyen malzemelerin kullanıldığı katılımı teşvik eden, ekosisteme duyarlı yapılar olarak tarif edilebilir.

Dünya’daki Ulusal Yeşil Bina Konseylerinin deneyimi, yeşil binaların yaygınlaşmasını sağlamanın en etkili yollarından birinin bu binalara bir “yeşil etiket” vermek olduğunu ortaya koymuştur. Nasıl yediğimiz yemekler veya satın aldığımız ürünler için bir “eko etiket” söz konusu ise aynı şeyi binalar için de yapmak, bu binaların teşviki ve yaygınlaşması anlamında olumlu bir adımdır. Bu etiketler sayesinde bir binanın birtakım standartlar çerçevesinde yeşilliği tescil edilir.

Bu standartlar aynı zamanda yeşil bina tasarlamak isteyen mimar ve mühendisler için kılavuz niteliği taşır. Sosyal sorumluluklarını yerine getirdiklerini kamuoyu ile paylaşmak isteyen şirketlere de geçerli bir etiket sağlar. Yeşil yapılaşmaya yönelmek şirketler için aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesi olarak da görülmelidir.

Binaların ve yerleşimlerin küresel ısınmaya sebep olan başlıca seragazı olan CO2 salınımının %40’ından sorumlu olduğunu düşünürsek, mimarlar, mühendisler, şehir plancıları ve en önemlisi yönetmelikleri belirleyen devlet yetkililerine büyük sorumluluklar düştüğünü görürüz.

Bina ve yerleşimlerin çevreye olan etkileri, salgıladıkları CO2 gazıyla da sınırlı değildir. Aynı zamanda su kullanımının yaklaşık %12’si, atıkların %65’i ve elektrik tüketiminin de %71’inden sorumludurlar. Bu rakamların büyüklüğü, binaların ve yerleşimlerin çevreye olan etkilerinin azaltılması için aynı zamanda büyük bir potansiyelin olduğu anlamına gelir.

Bu yeşil binaları konvansiyonel binalardan ayıran özellikler nelerdir? 

Amerika’da yapılan bir çalışma, “yeşil” veya “çevreci” olarak tabir edilen binaların enerji tüketiminde %24-50, CO2 salınımında %33-39, su tüketiminde %40 ve atıklarda %70’e varan bir düşüş sağlanacağını ortaya koymaktadır. Yeşil binalar standartları konvansiyel binalardan daha yukarda olan binalardır.

Diğer projelerden %7-15 pahalı olmasının nedeni olarak ne gösterebiliriz? 

Bu rakam doğru değil. Aslında fayda maliyet veya yaşam döngüsü maliyet hesabı yapıldığında ön maliyet artışının kısa zamanda geriye döndüğünü ispatlayabiliriz. 0 maliyetle yapılan birçok yeşil bina vaka analizi gösterebilirim.

Türkiye’de yeşil malzemelerin üretici firmaları yeterli mi sizce? 

Artık yaşamıyoruz. Firmamıza birçok malzeme üreticisi başvuruyor. Malzeme sektörü yeşil dönüşüme girdi. Sektöre hizmet veren malzeme üreticileri, Çevresel Ürün Beyanı, EPD, ürünlerin yaşam döngüleri boyunca ortaya çıkan çevresel etkilerin, şeffaf ve karşılaştırılabilir bir biçimde iletişimini sağlayan, bağımsız doğrulanmış ve tescil edilmiş belgelere başvuru yapıyor. LEED/BREEAM/DGNB sertifikaları için gereken EPD beyanlarını çözüm ortaklarımızla oluşturuyoruz. ISO 14025’e göre tanımlanan Çevre Beyanları (EPD), bir ürünün veya servisin çevre performansını ISO 14040 serisi çerçevesinde tanımlanmış parametreler bazında önceden belirlenmiş kategorilere göre değerlendiren ve beyan eden deklarasyonlardır. Uluslararası EPD sistemi gibi çevresel etkilerin beyanını sağlayan çevresel deklerasyonlar, Tip III çevresel deklarasyon programı çerçevesinde oluşturulur. Uluslararası EPD Sistemi içerisindeki tüm EPD’ler kamuya açıktır. Yapı sektöründe kullanılan yapı malzemelerinin yaşamları döngüsel bir süreçtir ve bu süreç bir yapı malzemesinin ham maddelerinin temin edilmesinden başlayıp, işlenmesi, paketlenmesi, taşınması, yapımı, kullanımı, gerektiği zamanlarda bakım-onarımı, ömrünü tamamladığında atılması, geri dönüştürülmesi, birtakım işlemlerden geçirilerek yeniden kullanıma hazır hale getirilmesi aşamalarını kapsamaktadır. Yapı malzemeleri, yaşam döngülerinin her evresinde farklı çevresel etkilere sebep olmaktadır.

Türkiye sizce yeşil binaların farkının bilincinde mi? 

Konut alıcısı çok bilinçli değil. Halen görsellik peşinde. Ancak ticari bina üreticileri özellikle ofis/otel pazarı yüzünü yeşil bina yapmaya çevirdi.

Kentsel dönüşüm projelerinde yeşil binalar ne kadar yer alıyor? Bu konuda neler yapılmalı? 

Kentsel dönüşüm projelerinde hem deprem hem de enerji verimliliği konularına öncelik verilmeli. Enerji verimliliğini artırmak için yeşil bina çalışmalarının artması gerek. Türkiye’de bu konuda birçok yönetmelik var ancak denetimler yetersiz. Kentsel dönüşüm bir nevi yeşil tasarıma dönüşmelidir. Binaların sağlamlığının yanında yeşil bina kriterinin kentlerle uyumlu olması gerek. Denetlemeye çok önem vermeliyiz. Yönetmeliklerimiz gayet yeterli fakat kullanım ve denetleme esnasında biraz aksamalar oluyor. Devletin önce kendi binalarına yeşil tadilat yapması, yeni yapacağı tüm binaları yeşil tasarlayıp inşa ederek, yeşil sertifika alması gerek.

Bir binanın yeşil olup olmadığını insanlar nasıl anlayabilirler? 

Binaların ancak yeşil bina sertifikaları varsa yeşil olup olmadıklarını monitör edebiliyoruz. Elektrik/su faturalarını izlemek ve standartlarla karşılaştırmak da bunun bir parçası.

Son olarak sektöre yeşil binaların gelişimi için bir çağrınız var mı? 

Yeşil binaların çevre ve insan sağlığına katkıları bir yana, yarattıkları devasa ekonomi, yabana atılır cinsten değil. Türkiye inşaat sektörü de bu yeni trende kayıtsız kalmıyor. Ülkedeki konut stokunun tamamen “yeşil”e dönüşmesinin, 500 milyar ile 1 trilyon dolar arasında bir ekonomi yaratacağını hesaplıyoruz. Yeşil özelliklerin, satış ve kira değerine getirdiği artılar da bu trendi hızlandırıyor .

Gerçek bir dönüşümle karşı karşıyayız. İnşaat ve gayrimenkul alanında yeni yol haritaları çiziliyor; malzeme seçiminden bina tasarımına kadar her şey değişmeye başlıyor. Peki ne oluyor da böyle büyük bir değişim yaşanıyor? Yanıt iki kelimede saklı: “Yeşil” trend. Artık yeni bir çağa giriyoruz. Yeşil binalar söz konusu olduğunda hep “pahalı” deniyordu. Oysa bırakın pahalı olmayı, dönüşebilen teknolojisiyle geleceğin şehirlerinde, çok daha tasarruflu bir hayat sürmemizi sağlayacak. Bu trend devasa bir ekonomi yaratmaya aday. Türkiye’deki 19 milyon konutluk stokun yeşile dönüştürülmesi halinde, 500 milyar ile 1 trilyon dolar arasında bir ekonomi doğacak. Yeşil binalar bundan sonraki süreçte sektörde çok daha fazla yer bulacak. Konvansiyonel binalara göre, avantajları daha çok ortaya çıkacak. Yeşil binalar arttıkça, değerleri de artacak.

Bir devlet politikası olarak yeşil binalarla ilgili yürütülen çalışmaların geldiği aşama nedir? 

Devlet politikaları ve teşvikleri geliyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Yeşil Bina ve yerleşke sertifikası çalışmalarını tamamladı ve online sistemin oluşturulması için ihale çalışmalarını tamamlamak üzere.

Sertifika veren birkaç kurumun temel prensipleri aynı olmasına rağmen standartlar arasında bazı değişiklikler bulunuyor. Bu sertifikalardan biri olan LEED, Amerikan Yeşil Bina Derneği’ne aittir ve aynı zamanda en yaygın şekilde kullanılandır. LEED, planlamadan sürdürülebilirlik ve ekosistemi bozmadan devam eden süreci derecelendirir. Değerlendirme sonuçları ise LEED sertifikasına benzerlik göstererek bronz, gümüş ve altın olarak takdim edilir. Puanlama sistemi ekosistemi bozacak 10 ana kategoride değerlendirilmiş sonuçları ise “geçer, iyi, çok iyi, mükemmel, sıradışı” olarak adlandırılmıştır.

Bir bina ve içinde yaşayanlar için sıfır atık bir yaşam mümkün mü? 

Sıfır atık kavramı; kaynakların verimli kullanılması, atık oluşumunun olabildiğince engellenmesi ya da minimuma düşürülmesi, israfın önüne geçilmesi, oluşan atıkların kaynaklarına göre ayrı ayrı toplanması ve bu atıkların geri dönüşüm ile enerji kaynağı haline getirilmesi ve dolayısıyla çevreye zarar verecek her durumun engellenmesidir. Özetle sıfır atık, evimizden çıkardığımız çöpün büyük oranda azaltılmasıdır.

Meydana gelen atıkların geri dönüşüm sürecine girmeden yok edilmesi, doğal kaynakların olması gerekenden hızlı bir şekilde tüketilmesine ve gelecek yıllara yönelik geriye dönüşü olmayan çevre ve kaynak sorunlarının varlığına işaret ediyor.

Yaşantımızda uygulayacağımız birtakım davranışları değiştirerek sıfır atık hedeflerine yavaş yavaş ulaşabiliriz. Bu değişikliklerin başında ise tek kullanımlık (plastik/karton kâğıt, tabak, çatal-bıçak vb.) ürünlerin kullanımından kaçınmak geliyor. Yurt dışına gittiğimde İsveç, Norveç gibi ülkelerde herkesin termosuyla gezdiğine tanık oluyorum. Artık konferanslarda özellikle Batı Avrupa ülkelerinde plastik şişe göremiyorsunuz.